Empati
- Şeyma Demirci Yıldırım
- 14 Kas 2021
- 3 dakikada okunur

Empati; çağımızın en büyük eksikliklerinden. İlişkilerimizi düzene sokan, sorunlar yerine çözümler doğuran, “amalar” yerine “tamamları” çoğaltan; fakat hiçbir zaman hak ettiği değeri görememiş yegane yetenek. Evet, sahiden bir yetenek ancak “Bende o yetenekten yok ki!” deyip kenara çekileceğimiz cinsten değil. Unutmamalıyız ki yetenekler doğuştan gelmese de geliştirilebilirler. Peki bakalım, nedir bu dillerden düşmeyen empati?
Empati kelimesi Latince’deki “iç,içinde” anlamlarına gelen “em” öneki ile Grekçe’deki “duygu, ıstırap, acı, algılama” anlamlarına gelen “patheia” sözcüğünden türetilmiş ve dilimize de empati olarak geçişini sağlamış. Türk Dil Kurumuna göre de duygudaşlık anlamına geliyor. Yani birinin içinde bulunduğu duruma bağlı duygu ve davranışlarını içselleştirip anlama becerisi diyebiliriz. Dilimize geçmiş geçmesine de, insanlarımıza ne kadar geçmiş orası tartışılır. “Yahu ben kendi duygu ve davranışlarımla başa çıkamıyorum, bana ne elalemden!” diyenler için ömür boyu hizmet verecek tek kişilik mağara arayışlarımız devam ediyor. Şaka bir yana, bir toplum içerisinde yaşadığımız gerçeğini düşünecek olursak birlikte yaşam sürmenin inceliklerini çözmemiz gerekiyor. Evinde, okulunda, işinde, toplu taşımada, alışverişte, kafanı çevirdiğin her yerde senden başkalarının izleri var ve bu sebepten “o başkalarıyla” huzur içerisinde iletişim kurmak ve yaşamak için neler yapabileceğimizi bilmeliyiz. Bilmediğimiz takdirdeyse kırmalar-kırılmalar, anlaşmazlıklar, eksikler, kısacası iletişimsizlikler peşimizi bırakmıyor. Birbirimizi, yaşayıp hissettiklerimizi anlayabilmemiz demek kuvvetli bağlar kurabilmemizi sağlayacaktır. Çocuklarıyla empati bağı kurabilen ebeveynler onları; duygusal açlıklarını, anlaşılma isteklerini dışarıda tatmin etmeye çalışmaktan korur, empati kurulabilen dostluklar anlaşılmanın verdiği güvenle daha sağlam zeminler üzerine kurulur, empatinin hakim olduğu iş ilişkilerinde başarılar –insan ilişkileri odaklıysa- birbiri ardına gelir. Çoğu zaman anlaşılmak anlamaktan daha zordur ancak bizler çevremize ne kadar anlayışla yaklaşmaya çalışırsak karşı taraftan da olumlu sonuçlar almamız olasıdır. Çünkü bir kişi anlaşıldığını hissettiğinde, çabanıza karşılık verme eğilimi gösterecektir.
Daniel Goleman ve Paul Ekman (ABD’li psikologlar) empatiyi bilişsel, duygusal ve destekçi empati olarak 3 kategoriye ayırmış. Bilişsel empati, karşı tarafın nasıl hissettiğini ve ne düşündüğünü anlama becerisidir. Duygusal empati, diğer bireylerin duygularını paylaşma yeteneğidir. Benim nezdimde “gönül bağı kurmak” anlamına geliyor. (Bir kişinin ne yaşadığını gözlemlemiş, sindirmiş ve içselleştirmişim.) Destekçi empati ise, başkalarını anlayıp duygularını içselleştirmekten de öte bu durumda ona elimizden geldiğince destek olmak anlamına gelmektedir. Açıkçası ilk okuduğumda 3 ayrı kategori değil de; empatinin adımları gibi geldi bana. Sanki empati yeteneğimizi ne kadar geliştirirsek bu adımlardan sırasıyla o kadar sorumlu hissedeceğiz kendimizi. Empati kurmak çok kolay değil; kabul ediyorum ancak sonucunda bizlere sunacağı şey daha sağlıklı ilişkiler olacaksa geliştirmeyi denemeye değer diye düşünüyorum. Kendimizi bu 3 adımda geliştirmek adına;
· Öncelikle karşımızdaki kişi ve yaşadığı durum hakkında ne kadar bilgi sahibi olduğumuza bakalım. Bu bizi yargısız infazlardan alıkoyar. Aceleyle karar ve tepki vermek yerine gözlem yapmayı tercih edelim. Unutmalıyız ki içgüdülerimiz, geçmiş tecrübelerimizin izleri her zaman doğruyu söylemez.
· Karşındaki kişi sana zor bir durumda olduğunu söylediğinde akıl verip kendi benzer yaşanmışlıklarını aktarmak yerine öncelikle onun gerçekten nasıl hissettiğini anlamaya çalış. “Ben en son ne zaman böyle hissetmiştim?” sorusu empati kurmayı kolaylaştıracak ve gönül bağını kuvvetlendirebilecek bir adımdır.
· Kişinin yaşadığı durumu anlamaya çalışmaktansa duygularını anlamaya çalışıp; sana o duyguları hissettiren başka bir duruma yoğunlaşabilirsin. Örneğin; arkadaşın aracını sürttüğü için büyük bir gerginlik yaşıyorken senin için bu önemli bir problem olmayabilir. O sebepten bu gerginlik halinin benzerini sana en son hangi durum yaşatmışsa ona odaklanıp karşındakinin duygusunu daha kolay yorumlamaya çalışabilirsin. Herkesin iyi-kötü eşiği aynı olmak zorunda değil.
· Durumu anlayıp içselleştirdikten sonra üçüncü adım için (destekçi empati) öncelikle diğer kişiye neye ihtiyacı olduğunu sormakla başlayabilirsin. O anki ihtiyacını paylaşmakta istekli değilse; kendine “Bu durumda senin neye ihtiyacın oldu/olurdu?” sorusunu yöneltip kendine bir yol haritası çizebilirsin.
Empati kurabilmek için aynı senaryoları yaşamak zorunda değiliz; empati yeteneği durumlara karşı tarafın perspektifinden bakabilmeyi gerektirir. Bu sebepten herkesin bakış açısı aynı olmadığı için herkese iyi gelecek yöntem de aynı değildir. Önemli olan sonucun mükemmel olması ve insanların iyileşmeleri değil; yalnız olmadıklarını, desteklendiklerini ya da aynı fikirde olmasak dahi anlaşıldıklarını hissettirmek olduğunu unutmamalıyız. Çünkü anlaşılmak bir lütuftur ve insanoğlunu ehlileştirebilen nadir şeylerdendir. İnsanların anlaşılmak için ne yollara başvurabildiklerine başka bir yazıda değiniriz birlikte.
Çözümleri inat ederek, birbirimizi zorlayarak değil aynı fikirde olmasak dahi birbirimizi anlayarak elde ederiz. Unutma; anlaşmalar savaşlardan önce yapılabilirse anlamlı olur. ❣
Comentarios