top of page
Ara

Tek Kişilik Yaşam


İnsan vücudunun sağlıklı olarak yaşamını sürdürebilmesi için belli gereksinimleri ve işlevleri vardır. Beden kendine yetebilecek kadar; tek kişilik besine, oksijene, suya ihtiyaç duyar ve tek kişilik sindirimini, dolaşımını, solunumunu yerine getirir. İnsan ruhu da tıpkı bedeni gibi; tek kişilik gereksinim ve işlevlere sahiptir. Peki ya biz ruhumuza daha fazlasını yüklersek neler olur?


Hepimiz hayatımızın hatırlayabildiğimiz en erken evrelerinden bu yana belirli görev ve sorumluluklar üstleniriz. Şu an hakkında konuşacaklarımız esasen sana ait olmayan; başkalarının yükünü hafifletmek, sevgini göstermek, kayıtsız kalamamak gibi nedenler sonucunda herhangi birinin -annenin, eşinin, kardeşinin, dostunun- olmasına rağmen senin sahiplenmiş olduğun görev ve sorumluluklar. Nasıl ki her gün gitmen gereken bir işin, okulun ya da herhangi başka bir sorumluluğun varken aynı zamanda bir başkası adına işe gidemiyor, görevlerini üstlenemiyorsan ruhsal olarak da başkalarının sorumluluklarını üstlenemezsin. Üstlenmemelisin değil; üstlenemezsin. Buna ne enerjin ne de vaktin yeter. Bir süre başarmak için çabalasan dahi bedenin tepkiler vermeye başlar, sağlığın günden güne olumsuz etkilenir. Nasıl ki bedenine tek kişilikten fazla görev yüklediğinde yoruluyorsa ruhun da tıpkı bedenin gibi yorulur ve tepki verir. İnsan bedeniyle, ruhuyla, aklıyla tek kişilik yaşam sürdürebilecek kapasitede yaratılmıştır. Bir arada yaşayabilmenin kuralı fedakarlık, kendinden ödün vermek değil; yardımlaşmaktır. Birinin ağır bir yük altına girdiğini gördüğünde “Bunu nasıl göğüslersem onun yükünü hafifletirim?” değil; “Ona bu konuda nasıl yardımcı olabilirim?” demeyi öğrenmelisin. Yan yana evlerde yaşadığın komşunun hiç vakti yok diye her gün çiçekleriyle ilgilenmeye başlarsan kendi çiçeklerine normalde ayırabileceğin enerjinin ve zamanın çok daha azını ayırabilirsin. Başkalarının bahçelerini güzelleştirirken senin bahçenin sadece küçük bir kısmını ayağa kaldırabilirsin. Daha sonra ilkbahar geldiğinde komşun kendi bahçesindeki çiçeklerden çok güzel buketler yaparken “O kadar ilgilendim, neden bana da bir tane vermedi?” diye soramazsın. Çünkü senin kendi bahçene vakit ayıramadığının farkında bile değil. “Benim bahçemle bu kadar ilgileniyorsa kendininki ne güzeldir kim bilir!” diyor bile olabilir, bir düşün bakalım, kendi bahçesine göz ucuyla bakmaya vakti olmayanın senin bahçenden haberi olur mu? Fakat öncelikle kendi bahçenle ilgilenseydin komşunun çiçeklerle dolu bir bahçesi olmazdı belki, ancak sen kendi güzel bahçenden yaptığın buketlerinden ona hediye edebilirdin. Tüm gün bahçeyle ilgilenecek vaktinin olmasına rağmen onun bahçesine de el atmaman seni bencil yapmayacaktı, senin görevin sadece kendi bahçenle ilgilenmekle sınırlıydı zaten. Ne o çalışmaktan ilgi gösteremediği bahçesine üzülmeye devam ederdi ne de sen kendi bahçeni kuruturdun. Belki komşun senin bahçenle bu kadar ilgilendiğini gördüğünde senden fikir alıp yardım ister ve bahçesi için elinden geleni kendisi yapardı. Böylece bu işi nasıl yapması gerektiğini öğrenir ve gelecek yıllar için bu konuda ne sana ne de bir başkasına ihtiyaç duyardı. Fedakarlık ve yardım etmek arasındaki en temel fark işte tam da bu.


Bir sorunla karşılaştığında onun nasıl çözüleceğinden önce kime ait olduğuna karar vermelisin. Sana ait değilse eğer ait olduğu yere ulaşması için onu serbest bırakmalısın. Sen o problemle baş etmeyi biliyor olabilirsin fakat problem sana ait değil, bırak başkaları da nasıl çözebileceğini öğrensin. Sen ne kadar konuşmaya, anlatmaya, yol göstermeye çalışsan da birilerinin hayatına müdahale etmiş olmaktan öteye geçmeyeceksin. Kendinden ne kadar ödün verirsen ver, insanlara ne kadar iyiliğin dokunursa dokunsun bu onların sınırını ihlal ettiğin gerçeğini değiştirmeyecek. Lise yıllarımdayken okula gittiğim bir sabah okul bahçesinde ayağını kırmış, sırtında büyük bir çanta taşımaya çalışırken aynı zamanda koltuk değnekleriyle yürümekte zorlanan birine rastlamıştım. Durur muyum tabii ki hemen yapıştım çocuğa, kayıtsız kalıp geçsem içim rahat etmeyecek çünkü. Günaydın ve istersen çantanı sınıfına kadar taşıyabilirim harici bir cümle kurmamama rağmen suratıma seri katil görmüş gibi baktığını ve soğuk bir ses tonuyla teşekkür ettiğini hatırlıyorum. Verdiği tepki o an çok şaşırtmıştı beni ama şu an düşündüğümde gördüğüm şey vicdanımı rahatlatmamın bir başkasının sınırını ihlal etmememden daha önemli olduğu. Hayat böyledir; birileri size çözemediğinizi hissettiğiniz, zorlandığınız, eksiklerinizin olduğu bazı problemlerinizi hatırlatır bir de üzerine sahiplenmeye çalışırsa bundan rahatsız olursunuz. Birinin izinsiz bir eşyasını kullanmak gibi bir şey. Kim olursa olsun birinin sorununu öylece hop diye üzerinize alamazsınız, adı üzerinde sizin değil çünkü. İster anneniz, ister babanız, ister kardeşiniz, eşiniz, çok sevdiğiniz bir dostunuz. Hiç fark etmiyor. Herkes tek kişilik yaşasa birilerinin başkası için yaşamasına gerek kalmayacak zaten. Bırakalım da tek başına problemleri göğüsleyemeyeceğine inandığımız insanlar düşe kalka da olsa öğrensin olumsuzlukların üstesinden gelmeyi. Yardımcı olabileceksek olalım elbette ama sahiplenmek kendimize insanüstü bir kılıf biçmek oluyor. Yineliyorum, bu bizleri bencil yapmaz; olması gereken zaten budur.


 


Kendi çiçeklerini yetiştirip dağıtarak insanları mutlu edebilirsin. Başkalarının çiçeklerini yetiştirmeye kalkmak hem kendinden ödün vermektir hem de başkalarının sınırını ihlal etmektir. İnsan istediği gibi bir bahçeyi en güzel ancak kendi yaratabilir, bırak bahçıvanlığı herkes senin kadar öğrenebilsin. ❣

88 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bu Ben Miyim?

DİĞER İÇERİKLER
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Instagram Social Icon
bottom of page