top of page

Hayat Beni Neden Yoruyorsun?


Yaşam boyu karşılaştıklarımız her birimizi belli seviyelerde kabullenme olgunluğuna eriştiriyor. Kimi bu skalada kendine büyük gelişmeler katarken kimisi sıfırı koruyarak yoluna devam etmeyi tercih ediyor. Kayıplar, başarısızlıklar ya da daha ufak çaplı olumsuzluklarla karşılaştığımızda ona karşı gösterdiğimiz tutum bizlerin kabullenme olgunluğundaki seviyesini gösteriyor. Olumsuzlukları reddetmek, yokmuş gibi davranmak; zaten derinlere iniyorken bir kere kulaç atmayı denemeden çıkamayacağına inanmak ya da onu olduğu gibi kabullenip götürülerinin yanında ne gibi getirileri olduğunu aramak gibi farklı yöntemleri izleyen insanların tüm yaşam zinciri de bunlara bağlı olarak gelişiyor, şekilleniyor. Çabalayanla çabalamayanın hayatı bir olur mu hiç? Bazen kendinle yüzleşmek yeryüzündeki herkesle, her şeyle yüzleşmekten daha zordur. Haydi birlikte bakalım o zaman seni yoran sahiden hayat mı, yoksa kendin misin?


Kendileriyle konuşmaktan çok keyif aldığım bir insan yapısı var, sen onlara ne çözüm sunarsan sun probleminin çözülmemesi için –çözülmeyeceğine kendilerini ve seni inandırabilmek için- kırk takla atanlar. Keyif aldığım konu elbette kendilerini ait hissettikleri o dipten çıkmama arzusu değil; aslında canlarının istediği yönde zihinlerinin ne çok farklı yol, ne çok farklı yöntem bulabildiğini görmek. Zihnimiz biz onu nereye yönlendirirsek oraya güdümleniyor ve o konuda ürünler çıkarıyor ortaya. Tüm bunlar demek oluyor ki hayatının dümenini hangi yöne çevirmek istersen yapma gücü ellerinde. Yaşamını kontrol altına alırsın, asla kötü şeylerle karşılaşmazsın demek değil bu. Kabullenme olgunluğunu daha işin bu safhasından devreye alırsak şunu biliriz ki; bizler insanız, iyi ve kötü de bizler yeryüzünde var olduğumuz sürece silinmeyecek kavramlar. Elbette iyi günler kadar kötüleri de olacak tüm yaşantında. Seni dünyanın en mutlu insanı gibi hissettirebilecek gelişmeler yaşayabileceğin gibi tükenmiş de hissedebileceğin birçok anın olacak. Bahsettiğim kötüleri hayatından sonsuza dek çıkarabilme imkanın olduğu değil; onlarla kendi yöntemlerini geliştirerek nasıl başa çıkabileceğin. “Her şey neden beni buluyor, yine nerede hata yaptım? Oysa ben zaten elimden gelenin fazlasını yapıyorum!” gibi cümleleri sürekli kendine ya da başkalarına kuruyorsan eğer gel bir sarılalım, ne çok yormuşsun kendini böyle. ☺ Takındığın tavır nedeniyle kendi kendini soktuğun o “bela mıknatısı, sonsuza kadar mağdur” konumlarından bir adım öteye geçemiyorsun maalesef. Seni emek vermemekle suçlamıyorum. Düşün bakalım, çok çabalamana rağmen hayatında olumlu gelişimlere imza atamıyorsan bunun nedeni ne olabilir? Sen elinden gelenin de fazlasını yaptığını savunurken neden hala bir şeyler yolunda değil? Belki de emeğinin miktarı değil de yönüdür yanlış olan, ne dersin? Doğru yöne doğru şekilde verilen her çaba olumlu sonuçlar verir -dışarıdan olumsuz etkilere maruz bırakılmadığı sürece-. Sen çiçeğinin ne kadar suya ve ışığa ihtiyacı olduğunu araştırıyor, ona göre konumlandırıp ona göre suluyorsun fakat kedin gelip onu pencerenin önünden itiyor ya da biri gelip onu kökünden kesiyorsa bunlar senin hataların değil. Ancak sen zaten çiçeği gereğinden az ya da fazla sulayıp; aslında ışığa ihtiyacı olduğunu bilmeden; güneşte yanacak, gölge ona daha iyi gelecek zannedip büyük bir çabayla gölgede tutmaya çalışıyor ve sonra da ondan bir kır bahçesi oluşturmayı bekliyorsan daha çok beklersin, geçmişler olsun. O çiçek senin hayatında çoğaltmak istediğin pozitif yönler. Bazen bu yönde çabalarsam her şey güzel olur zannettiğimiz o yönler yanlış olabiliyor. Sen sınırlarını da aşsan yanlış yönde verdiğin emekler sana doğru yollarla dönmüyor, üzerine bir de o kadar efor sarf etmiş oluyorsun ve kendinde ne doğruyu arayıp bulacak ne de bulsa da o yönde emek verecek gücü buluyorsun. Günlük planların gibi düşün mesela, yapacaklarından öncelikli olanları belirlemezsen eğer daha az önem arz eden ne kadar iş varsa onlarla günü geçirdiğini, kayda değer hiçbir şey yapmadığını fark edersin. İnsanız işte, kolay hepimize cazip geliyor. Ancak sonuç olarak toplamda elinde kalan fayda yetersiz kalıyor. Senin için önemli olan günü kurtarmak mı yoksa bugün emek verip yorulsan da sonucuyla gurur duyup mutlu olmak mı?


Yıllarını başkalarını ve hayatı suçlayarak, kendine acıyarak, mutsuzluğa kendini adayarak geçirmiş olabilir ve devranın dönmeyeceğine inanıyor olabilirsin. Her şeyden önce şunu anla ki yeryüzünde tahmininden fazla insan seninle aynı duyguları paylaşıyor ve bir ömrü böyle geçirebiliyor. Değişim sancılı ve zor bir süreçtir; su dere yatağına kısa bir sürede şekil veremez ancak eninde sonunda kendine çok güzel bir yer yapar ve hepimiz hayran oluruz onu izlerken. Bu biz beşerler için de geçerli. Canının en büyük emanetin olduğunu, en az başkaları kadar kendinin de kıymetli olduğunu kavra lütfen. İnsan ölüme bile alışan bir varlık, geri kalan her sıkıntını -çözülsün ya da çözülmesin- kabullenip yola devam edebilme yetin varken onu yok sayma. Sen değişim göstermeden hiç kimseden bunu bekleme, çünkü ne kadar tepki göstersen bile sonuçta eylemlerin değişim göstermiyorsa bu çevrende “demek ki bu durumdan memnun, yoksa kayda değer bir şey yapardı” algısı yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.


Yüzde yüz oranında bir değişim değil, “yüzde bana ne kadarı iyi gelecekse” oranında bir değişim hepimizin farklı alanlarda ihtiyacı olduğu bir süreç. Hepimize kolay gelsin. ❣

 
 
 

コメント


DİĞER İÇERİKLER
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Instagram Social Icon

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page