top of page

Her Zaman İyi Hissetmek Zorunda Mıyız?

Güncelleme tarihi: 28 Mar 2021


Yaşamımızdaki hiçbir şeyin sabit kalmadığı göz ardı edilemez bir gerçek. İlgi alanları, yapılan aktiviteler, vakit geçirilen ortamlar, hayatımızdaki insanlar, bakış açımız, fikirlerimiz… Hiçbiri. Böylesine değişken bir hayat sürerken, inişler ve çıkışlar yaşarken hislerimiz de bu değişimlerden nasibini alıyor elbette. Hayatı daha yaşanılır kılmak adına konuştuğumuz bunca konuda hep pozitif kalmaktan, bakış açımızı olumlu yöne çevirmekten, kötü tercihler yapsak da ders alıp yola devam etmekten bahsettik. Fakat, “Yahu biz hiç düşmeyecek miyiz?” Elbette düşeceğiz, hem de en güzel biz düşeceğiz. Haydi bakalım, ben önden gidiyorum. ☺


Burada sizlere hiçbir zaman “10 maddede mutsuzluğa elveda!” gibi içerikler sunmayacağım çünkü bu uç nokta Ütopya yerine Dünya’da yaşıyorum diyen biri için imkansız bir yer. Biz istesek de istemesek de, üzerine çok çalışıp kafa yorsak da boş versek de, hak etsek de etmesek de hayat bizlere iyi yüzünü gösterdiği kadar kaçmaya çalıştığımız karanlık, kötü yüzünü de bir şekilde gösterecektir. Doğrular kadar yanlışlar da, başarılar kadar başarısızlıklar da, olumlu olaylar kadar olumsuzluklar da, sevinçler kadar hüzünler de olağan ve biz ne kadar kabullenmekte zorlansak da hepsi biz beşerlerin birer normali aslında. Bu tamamen yaşamın bir dengesi ve esas mutluluk da bu dengeyi reddetmekle değil; kabullenmekle başlıyor. Yani ömrümüzün sonuna kadar iyi hissetmek adına; pozitif düşünmek için kendimizi eğitelim, meditasyonlar yapalım, sevdiğimiz işlerle ve insanlarla meşgul olalım, hatta istersek tüm dünyaya gözlerimizi kapatalım; hiçbiri kurduğumuz bu düzenin amacının bir hayal ürünü olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir maalesef. İlmek ilmek ördüğün düzenin elbet bir yerde falso verecek. Bir şeye üzüleceksin, kırılacaksın, canın yanacak ve bir de “Ya o kadar uğraştık, niye mutlu kalamadık ki?” diye kendini sorgulamalar patlak verecek. Bir soluklan ve sorgula; aslında gerçekten sürekli iyi olmak ve bunun için kendini parçalamak zorunda mısın? Hayatın her zaman kusursuz işlemek zorunda mı? Bir kere kötü hissettiğinde depresyona mı gireceksin ya da girdiysen de ömrün boyunca orada mı kalacaksın? Biliyorum, öyleymiş gibi geliyor fakat o işler öyle değil işte. Hatta sen olumsuzluklardan kaçtıkça seni bulacaklar, desem ne dersin? İçinde bulunduğun olumsuz ruh halini görmezden geldikçe, ağlamadıkça, iyiymiş gibi yaptıkça, kendinden bile gizlendikçe bırak geçirmeyi süreci daha da uzatacaksın, desem?


Her kişi için her duygunun bir uç noktası vardır ve özellikle olumsuz hisler söz konusu olduğunda hepimiz kendi uç noktalarımızı görmekten çekiniriz. Çekindiğimiz his her neyse onu yüksek ihtimalle öncesinde deneyimlemiş ve bu durumdan ya hoşlanmamışızdır ya da çevremizden olumsuz dönütler almışızdır belki. Günün birinde bu hisle tekrar karşılaştığımızda yaşamayı olabildiğince reddederiz ve onu “yaşanamamışlar” klasörüne atarız. Biz ne kadar üstlerini örttüğümüzü sansak da bu klasörde var olan ne kadar hissiyat varsa bir benzeriyle karşılaşana kadar pusuda beklerler. Bekledikleri o benzer hissi algıladıkları anda da kendi yıkıcılıklarını yeni hislerin yıkıcılıklarına ekleyip sana karşı saldırıya geçerler. Yani içine attığın ve küçük sandığın o his benzerini bulduğu anda beklemediğin bir şiddette gün yüzüne çıkmayı bekleyecek. Kiminde ikinci olayda yaşanacak bu ortaya çıkış, kimisi daha çok yük yüklenmeye alışkın olacak ve belki aylar, yıllar sonra patlayacak tüm birikimleri. Farkında değiliz ama hayatı bir şekilde kabullenmişiz ki yaşamımızı sürdürebiliyoruz. 10 yıl sonrasını planlarken ya da hayal ederken tüm olumsuzlukları sıralamıyoruz elbette ama biliyoruz ki o 10 yıl bizi hiç beklemediğimiz yerlere de sürükleyebilir ve yine biliyoruz ki ne olursa olsun yaşayacaksak eğer o 10 yıl öyle ya da böyle devam edecek. Buna sen ne dersen de, ben umut diyorum.

İnsanoğlunun nankörlüğüne şahit oldukça tüm olumsuzlukların bir anlamı olduğuna inanmadan edemiyorum. Hayatta her şey istediğimiz gibi olsaydı hiçbirimiz mutlu olmayacaktık, adım gibi eminim. Mutluluklarımızı değerli kılan esas şey mutsuzluğun tadını bilmemizdir. Koca ömrü kapsayan tüm kabullenilmiş mutsuzluklarda mutlu olunacak günlerin geleceğini umut etmek de hayattan hala bir şeyler beklemektir. Olumsuzlukların ve mutsuzlukların normalliğini tıpkı zıt anlamlıları kadar kabullenmezsek eğer beklediğimiz daha kötü bir yarından başka bir şey olmayacaktır. Çünkü bizim normalden, olması gerekenden anladığımız mutluluktur ve bir kere bu kuyuya düştüysek “çıkamayacağım artık” deriz. Ancak normali çıkmak kadar inmenin, gülmek kadar ağlamanın da insani olduğunu algılamaktır. O kuyunun dibine düşeceğini hissediyorsan yarısında cebelleşip durman kendini yormaktan, yaralamaktan başka bir şey katmayacak sana. Belki dibini görsen anlayacaksın, aşağıdaki su seni boğmak için değil susuzluğunu gidermek içindir, belki dibinde geçirdiğin zaman kaybın değil güç toplaman için gereken zamandır ve gücünü topladığın anda da birinin sana ip sarkıtmasını beklemeden tırmanmayı ve oradan kurtulmayı başaracaksındır. Mutluluklarını da mutsuzluklarını da yeri gelmişken yaşa, erteleme. Sen fark etmesen de erteledikçe mutlulukların anlamlarını kaybederken mutsuzlukların daha da büyüyebilir.



Mutsuz olmaktan korkma, mutsuz kalmaktan, mutsuzluğu normalin sanmaktan kork. ❣

Comments


DİĞER İÇERİKLER
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Instagram Social Icon

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page