top of page

Hislerin Sağlığımız Üzerindeki Etkileri

Güncelleme tarihi: 24 May 2021


Her daim çok fazla duyduğumuz ve kullandığımız bir cümleye farklı bir bakış açısı getireceğiz bugün seninle: Amaan sağlık olsun da, gerisi bir şekilde hallolur. Özellikle son bir yıl içerisinde hepimiz sağlığın sandığımızdan daha önemli olduğunu anladık diye düşünüyorum. Bu süreç zarfında tüm koşuşturmalara, işlere, hedeflere, hırslara kapılmak bir yana dursun; sağlığın her şeyin başı olduğu farkındalığını bir kere daha iliklerimize kadar hissettik. Sevdiklerimiz için, kendimiz için endişelendik durduk, hala da endişelenmeye devam ediyoruz. Evlerimize kapandık, özümüzle kalmayı öyle ya da böyle öğrendik. Planlarımızı, hayatlarımızın belli kısımlarını ertelemek zorunda kaldık. Tüm bunları bugüne kadar karşılaşmamış olduğumuz, gözümüzle göremediğimiz küçücük bir virüs nedeniyle yaşadığımıza inanmak elbette hala güç geliyor. Fakat geçen koca bir yıl, yeni düzenlere alışmış olmak, pandeminin üzerimizde oluşturduğu psikolojik irritasyonun zamanla olabildiğince kabullenilir bir boyuta indirgenmesi beni; geçmişi, bugünü, geleceği tamamen sorgulamaya itti. Şu an tüm dünyada kendimizi, bizleri hasta ettiğini bildiğimiz bir dış kuvvete karşı savunmayı, ondan korumayı konuşuyoruz. Peki, bizi hasta eden şeyler sadece dışarıdan vücudumuza girecek olan zararlı organizmalar mı? Tarihteki diğer tüm salgınlarda olduğu gibi bir gün bu sürecin de kötü bir tecrübe olarak geride kalacağını biliyoruz, fakat bu günler geride kaldığında her şey düzelecek mi sence?


Geçmişte insanlar sağlığın fiziksel boyutta sınırlı olduğuna fazlasıyla inanmışlar. Fakat günümüzde görüyoruz ki tüm fiziksel hastalıkların altında yatan bir psikolojik neden bulunabiliyor. Hatta klasik bir şaka konusudur ki yapılan tüm araştırmalar, tetkikler fiziksel bir probleme işaret etmiyorsa eğer hissedilen rahatsızlıklar strese bağlanıyor. Evet, halk arasında böyle şeylerin şakasını yapıp duruyoruz da; sahiden bu durumun gerçekliğinin kaçımız farkındayız? Yıllar öncesinde bedenimde kronikleşen ağrılarımın olduğu, sürekli bitkin hissettiğim, ellerimin, ayaklarımın uyuştuğu, kaslarımın istemsiz şekilde kasıldığı, öyle ki yolda bayılır düşerim düşüncesiyle yalnız yürümekten korktuğum –ve daha niceleri- dönemler geçirdiğimi hatırlıyorum. Her bir fiziksel bulgu benim için de doktorlarım için de –birçok branştan doktorlara başvurmuştum- başka hastalıkların habercisi olabilir gibi geliyordu. Aklına gelebilecek neredeyse tüm tetkiklerim sık sık kontrol ediliyordu, bakılmayan iç organım, didiklenmeyen değerim kalmamıştı. Şüphelenilen hastalıklar arasında kalsiyum eksikliği, bel-boyun fıtığından tut da multipl skleroza (MS –halk arasındaki adıyla emes-) kadar varan uzunca bir liste vardı. Bu süre zarfında sürekli kilo kaybediyordum ve halsizliğime halsizlik katılıyordu. Doktorların hepsinin fiziksel olarak –sınırlı besin tüketimime bağlı birkaç vitamin eksikliği dışında- turp gibi olduğum kanısına varması ve benim buna inanmam aylar aldı. Hayatın hep en güzel yanlarını görmeye, gökyüzüne bakıp mutlu olmaya, düşse bile kalkacağı inancını yitirmemeye çalışan biri olarak o döneme dönüp baktığımda sağlığımı böylesine kötü bir yönde tetiklediğini anladığım şey tüm bu özelliklerim olmadan geçirdiğim, psikolojik olarak çok zorlayıcı olan uzunca bir süreç. Geçmişte insanlar neye inanmışlar, nasıl inanmışlar bilmiyorum. Tek bildiğim insanın ruhu iyi olmadığı sürece bedenin de asla iyi olmayacağı.


Şöyle düşün, bedenin ve ruhun birlikte çalışan iki mekanizma. Bedenin teknik sayılacak işlerini yürütürken ruhunsa daha çok duygu ve düşüncelerini üretip işliyor gibi. İkisinden biri işleri yanlış yapmaya başladığı takdirde bir diğeri derhal alarmı çalıştırıyor. Bedenine soktuğun her zararlı besin, ona bakmaman, gereken özeni göstermemen zamanla ruhunun işleyişini de bozuyor. Özgüvenini, özsevgini baltalıyor. Diğer yandan ruhunu sağlıklı besinlerle beslemediğin, kötü duygu ve düşüncelere maruz bıraktığın her an o da sağlığını kaybediyor ve bu sefer de bedenin tek başına işlevlerini yerine getirememeye başlıyor. Yaptığın stres, düşünmekten uykunu kaçıran tüm o kötülükler başını, mideni, kendini farkına bile varmadan kastığın için tüm bedenini ağrıtmaya başlıyor. Belki de bedenin ruhunun hasta olduğunu biliyor, onu bu fiziksel bulgularla dışarı atmaya ya da onu iyileştirmen gerektiğini bizzat sana anlatmaya çalışıyor.


Mutsuz olan kimse sağlıklı değildir, bunu ben değil bilim söylüyor. Sen istediğin kadar takviye edici gıdalar tüket, istediğin kadar bedensel olarak kendine iyi bak –ki mutsuz olan birinin bunları yapma olasılığı da çok düşük- ruhun iyi hissetmediği sürece bedenin tek başına iyi hissedemez. Uzmanlık alanın olmak zorunda değil, biraz vaktini ayırıp mutluyken ve mutsuzken bedenimizde salgılanan hormonlara ve onların işlevlerine göz atmanı istiyorum senden. Göreceksin ki bedeninde mutsuz olduğun anda bağışıklık sistemini baskılayan, mutlu olduğunda da bağışıklığını güçlendiren değişiklikler oluyor. Yani demem o ki, zararın sahiden kendine. Neden kendimi bir şeyler, bir başkası için “sadece” düşünerek ve hissederek hasta edeyim ki? Hem de benden başkasının kılı bile kıpırdamazken. Gerçekten o kişi ya da olay bu kadarına değiyor mu? Yıllar önce bir yazıda kötü sözler sarf eden insanlara “yılan dilli” denmesinin hiç de tesadüfi olmadığını, çünkü sahiden bedenlerinde çok düşük bir miktar da olsa zehir benzeri bir madde salgıladıklarını okumuştum. Sözün kuvvetinin sandığımızdan büyük olduğunu kavramalıyız, o söz ağzımızdan çıkmasa bile. Zihninde dönüp duran şeylerin seni zehirlemesine –mecazi olmadığı açıktır umarım- izin verme. Ruhunun da bedeninin de sağlığından sen sorumlusun ve bu öyle sadece “maske, mesafe, temizlik” denilip elde edilecek bir şey değil. ☺ Geçmişine, geleceğine saplanıp kalmadan şimdini anlamlı kıl, şu anını güzelleştirmeye çalış. Geçmişinden derslerini al, geleceğine de şu andan yatırım yaptığını unutmadan devam et yoluna. Endişelerinin, takıntılarının, seni kötü etkileyen fikir ve duygularının kontrol edilebilir olduklarını unutma ve bağışıklığını baskılamalarına izin verme, hele ki böyle bir dönemde. ☺




İnsanın karnından önce ruhunun doyması gerektiğini unutma; ruhunu elinde olan en sağlıklı, en güzel besinlerle besle.

Comments


DİĞER İÇERİKLER
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Instagram Social Icon

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page