top of page

Önemsemek


ree

Önem kavramı hepimiz için farklı anlamlar ifade ediyor olabilir. Örneğin önemsenmek, nispeten hayatta hepimizin etrafımızdakilerden belli ölçülerde, belli zamanlarda beklediği davranışlardır, diyebiliriz. Önemsendiğini hissetmek kimi için özel bir günde hatırlanmakken, kimi için zamansız bir “Nasılsın?” mesajı almaktan ibaret olabiliyor. Beklentilerimiz ve karşılanıp karşılanmama durumları ne olursa olsun hepimizin birileri tarafından bir şekilde önemsenme ihtiyacı olduğu çok açık. Önemsenmekten bahsettik, peki ya önemsemek bizler için neler ifade ediyor?


Hayat yolculuğumuz devam ettiği sürece önem verdiğimiz her şey değişime uğrar. Önceleri severek biriktirdiğin bir oyuncak koleksiyonu senin için çok büyük bir önem taşıyordu belki, şu ansa biriktirdiklerin oyuncaklar değil; sıkı dostluklar. Anlayacağın maddesel de olabilir önem verdiğin şeyler, tamamen soyut kavramlar da. Önemli olan –ki genellikle her konuda olduğu gibi- neye/kime, ne kadar ve nasıl önem verdiğimiz, yani söz konusu tamamen denge. Açıkçası kendimiz için “olması gereken” dengeyi kuramadığımız her alan sonunda bir miktar canımızı sıkıyor. Önem bu alanların belki de en mühimlerinden biri. Hayatta başkalarına, başka şeylere sarf ettiğin her şeyi senden eksilen bir parça gibi düşünmeni istiyorum. Değer vermek, sevmek, önemsemek, emek vermek, hatta kendinden ödün vermek. Aklına gelebilecek bu tarz tüm eylemleri düşün. Bir duruma ya da kişiye sarf edeceklerin senden birer parça olacak. Verdiğin değer, göstereceğin sevgi, vereceğin emek tamamen senden kopan birer parça. Böyle deyince hiçbirini vermemek, kendimize saklamak gerekmiş gibi bir algı oluştu belki ama durum bundan tamamen farklı. Önemli olan bu parçaları doğru yere, doğru miktarda, doğru zamanda, doğru yolla verip vermediğin. En sevdiğim sözlerden biri; insan doğanın bir parçasıdır. Bu cümleden yola çıkarak anlatmak istediklerimi daha net açıklayayım. Çiçeklerle dolu bir bahçe birçoğumuzun sevdiği manzaralardandır. O çiçeklerden daha çok elde etmek de bizim elimizde, halihazırda var olanları soldurmakta. Kendini, bedenini bir çiçek bahçesi olarak görürsen eğer tüm o eylemler de her bir çiçeği temsil edecek. Birine sevgi gösterdiğinde, bir şey için emek ya da kendinden ödün verdiğinde o çiçeklerin ya toprağından köküyle ayrılacak ya da koparılacak. Bunlardan hangisinin olacağı senin o eylemi “Nasıl?” gerçekleştirdiğinle alakalı. Doğru bir yoldan yaptığını, yani kökünden aldığını varsayarsak eğer; şimdi “Bu kökleri doğru yerde, doğru zamanda, doğru miktarda büyütebilecek misin?” sorusuyla ilgileneceğiz. Başka yerde büyümeleri ve çoğalmaları için mi ayırdın onları bedeninden yoksa solup boşa mı gidecekler tüm o yanlış şekillerde koparılanlar gibi? Verdiğin değer değecekse karşındaki insana senin çiçeklerin onda da hayat bulacak demektir, önemsediklerin gerçekten önemsemen gerekenlerse orada da bahçelerin olacaktır. Çiçeklerin miktarı, sağlıklı olup olmayacakları, yaşayıp yaşamayacakları kurmamız gereken bu dengede saklı. Şimdi bir düşün, öyle çok önemsiyorsun ki birini önceliklerin, isteklerin, hedeflerin şaşmış belki uğrunda. Bu ona bahçenin çok büyük bir kısmını vermen anlamına geliyor. Belki doğru şekilde, köklendirilmeleri için verdin fakat ya karşı taraf nasıl bakacağını bilmiyor ve hatta içinde çiçekler büyütmeyi sevmiyorsa? Ya verdiğin çiçekleri sulamak aklına bile gelmeyecekse? Reva mı güzelim bahçene, kendine?


Önem; verilmesi gereken kişilerde, verilmesi gereken miktarda, verilmesi gereken şekilde verildiğinde değerli olur. Ancak o zaman çiçeklerin bir başka bahçenin oluşumuna yardımcı olur. Çok doğru kişilere yanlış miktarlarda ya da yanlış şekillerde verdiğin önemler de bir anlam ifade etmeyecek maalesef, bunu kavra. Çok hassas birine sırf onu çok önemsiyorsun diye fazlasıyla açık –karşı taraf için kırıcı- olan sözler söylemen bir işe yaramayacaktır mesela, bu yanlış yol seçimidir. Hatta verdiğin önemin miktarını öyle ayarlayamamışsındır ki onu “kendine getirmek için” tek sefer kırmakla da kalmayacaksındır belki. Hayatta herkesin kendi yolunda olduğunu, kendi yolunu kendinin çizdiğini ve başkalarının yollarını senin iyileştirmek zorunda olmadığını da kavra. Bunu ne kadar istesen de başarman mümkün değil zaten, senin olmayana bir yere kadar müdahale edebilirsin. Senin olmayan bir plana, senin olmayan bir düşünceye, senin olmayan bir hisse, senin olmayan bir hayata… Bir yere kadar… Bu yüzden esas olması gereken şeye odaklanmalısın, kendi borunun öteceği tek yer olan “senin yoluna”.


Doğru bir şekilde önemsemeyi önce kendinde öğrenmelisin, önce kendini önemsemelisin ve inan bana bunun bencillikle hiçbir alakası yok. Yakın çevremde benim iyi olmadığım bir dünyada iyi olacak hiç kimseyi tanımıyorum. Bu sebepten önce “sen”. Sen kendini sevecek, sayacak, önemseyeceksin ki iyi hissedebilesin. İyi hissedeceksin ki sevdiklerin de bundan nemalanacak. Kendinin kendinde yarattığı, tamamlayabileceğin boşlukları tamamlayacaksın ki birinden gördüğün en ufak duygu kırıntısına devasa anlamlar yüklemeyeceksin. Sonrasında kendinde geliştirdiklerini çevrende çok daha kolay uygulayabileceksin. Kendini sevebildikten, kendine saygı duyabildikten, kendini önemseyebildikten sonra bunları başka insanlara yapmak bebek işi olacak senin için. Bakacaksın ki bu eylemleri tek başına yapmakla kalmıyor; ne zaman, nasıl, ne miktarda olmaları gerektiğini de en akılcı, objektif şekilde farkına varabiliyor ve uygulayabiliyorsun.




En doğru şekilde, en doğru şeyde/kişide (bu kişi belki de sensin) , en doğru zamanda, en doğru miktarda çiçekler açtırman dileğiyle…

Yorumlar


DİĞER İÇERİKLER
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Instagram Social Icon

© 2023 by DO IT YOURSELF. Proudly created with Wix.com

bottom of page